Tabii ki kardeşlik, ama özgürlük ve eşitlikle birlikte

16.09.2013 Vatan

Merakla demokratikleşme paketini bekliyoruz. Ankaralı meslektaşlarımız pakette ana dilde eğitimin olmayacağını, cemevlerine yasal statü verilmesi konusunun da muğlak olduğunu söylüyorlar. Şaşırtıcı değil, ancak umarım bu kulis bilgileri doğru çıkmaz. Şaşırtıcı değil, çünkü bizde hükümetler değişse de devlet, sayıca az olan etnik ve inanç topluluklarının taleplerine hep mesafeli yaklaşır, onları kırmızı çizgiler içinde hapsetmeye çalışır ve bunu da çoğunluğu oluşturan toplulukların kaygılarıyla meşrulaştırmaya çalışır.
Bu pakette ana dilde eğitim konusunda Kürtlerin, cemevleri konusunda Alevilerin beklentilerinin yerine getirilmemesinin çözüm sürecine olumsuz etkisi olacağı kesin, ancak bunun süreci sabote edeceği, hatta sonlandıracağı yolundaki iddialar abartılı. Bununla birlikte bu adımların şimdi atılmaması halinde Türkiye, yine, gereksiz yere zaman ve enerji harcayacaktır. Çünkü eğer demokratik bir ülke olma iddiamızı, geliştirerek koruyacaksak, ana dilde eğitim ve cemevlerine yasal statü verilmesi gibi eşikleri er ya da geç aşmak zorundayız. Bunlar ne kadar erken gerçekleştirilirse o kadar rahat ederiz, ne kadar geciktirirsek de o kadar sancı çekeriz.

Kardeşlik hukuku ve dayatması

Şunu artık çok iyi biliyoruz: Türkiye’de ne zaman sayıca az olanların bazı haklı talepleri “kırmızı çizgiler”in dışına taşıyor görünüp ertelenecek olsa hemen “kardeşlik” söylemi devreye sokulur; bu kez de öyle olacağa benziyor. Aslında bunda bir sakınca yok, çünkü “kardeşlik” cumhuriyetin temellerinden biridir. Ama tek temeli değildir. Örneğin “özgürlük” ve “eşitlik” de cumhuriyetin olmazsa olmazlarıdır.
Özgürlük ve eşitliğin geri plana atılıp sadece kardeşliğe vurgu yaptığınızda doğal olarak büyüklük/küçüklük (sayıca çokluk/azlık) ayrımı devreye giriyor ve abiler/ablalar küçük kardeşe kendisi için en iyisinin ne olduğunu öğretiyor, eğer itiraz ederse ona “azla yetinmesini” telkin ediyor. Bu dayatmacı kardeşlik tavrının Kürtlerde yol açtığı refleksi daha önce çok ele almıştık (mesela Artık bana kardeşim deme).

Sünniler itiraz etmezse...

Benzer bir durumun Aleviler için de geçerli olduğunu yakın zamanda gündeme gelen yanyana cami ve cemevi projesinde de görüyoruz. Bilindiği gibi bu projeyi Alevi olmayan çok sayıda yazar güçlü bir şekilde destekledi ve karşı çıkan Alevileri de yine güçlü bir şekilde eleştirdi. Örneğin Zaman’da Mümtazer Türköne şöyle yazdı: Bu projeye, Sünni kesimden herhangi bir itirazın gelmemesi bile tek başına Türkiye’de kat ettiğimiz uzun mesafenin önemli işaretlerinden biri. Ama yine de karşı gelenler çıkıyor. Varlıklarını, Aleviliğe değil, Alevi sorununun çözümsüzlüğüne bağlayanlar bu güçlü çözüm adımını durdurmak için şiddet yüklü protesto eylemlerine girişiyor.”
İlkin, Sünni kesimden itiraz gelmediği iddiası aynı gün Yeni Şafak’ta çıkan Hayrettin Karaman Hoca’nın yazısıyla geçerliliğini kaybetti. Kaldı ki doğrudan Alevileri ilgilendiren bir projenin doğruluğunun ölçüsü Sünnilerden itiraz gelmemesi olunca, itiraz eden Aleviler de “parazit” vb. gibi tanımlara layık görülebiliyorlar. 

Tatmin ve rıza

Normal şartlarda ana dilde eğitim ve cemevlerine statü verilmesi gibi konular temel insan hakları kapsamına girer, tartışılması bile abestir. Ancak “kırmızı çizgiler” nedeniyle hâlâ bu sorunları çözemiyoruz. Aslında çözmek o kadar da zor değil: Kürtler ve Alevileri tatmin edecek ve toplumun geri kalan kesimlerinin de razı olabileceği çözüm formülleri geliştirilebilir.
Lakin bizde hep eski alışkanlıklar devreye giriyor ve Kürtler ile Alevilere, sayıca çok olan toplulukları tatmin edecek çözümlere rıza göstermeleri dayatılıyor.
Bu kısır döngüden bir an önce çıkılması dileğiyle...




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
05.05.2024 Siyasette yumuşama, ama nasıl ve kimlerle?
28.04.2024 Akşener’den sonra İYİ Parti: Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak
23.04.2024 Rıfat Bali ile söyleşi: Musa’nın evlâdı Cumhuriyet’in yurttaşı
22.04.2024 Murat Somer ile söyleşi: CHP mi kazandı, AKP mi kaybetti?
21.04.2024 Erdoğan özeleştiri yapabilir veya yakın çevresinden, “Kral çıplak“ diyecek birileri çıkabilir mi?
19.04.2024 Haftaya Bakış (210): Istakozdan Rolex’e – Beklenen Erdoğan ve Özel görüşmesi
17.04.2024 Murat Ağırel ile söyleşi: Türkiye nasıl kara para aklama cenneti haline geldi?
14.04.2024 Kim Erdoğan ile müttefik olmak ister?
12.04.2024 AK Parti “yok hükmünde”, çünkü…
11.04.2024 Ateş İlyas Başsoy ile söyleşi – 31 Mart değerlendirmesi: Köftecilerin gazabı
05.05.2024 Siyasette yumuşama, ama nasıl ve kimlerle?
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
11.02.2016 Hesabên herdu aliyan ên xelet şerê heyî kûrtir dike
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı